19 Kasım 2009 Perşembe

17 Kasım 2009 Salı

KAFEDEKİ KIZ


Gözlerini arıyordum. İstiyordum ki bana baksın, dahası beni görsün ve hayatında – Sadece beni görmüş olmakla- bir şeyler değişmiş olsun. Olmadı tabi. Cafedeki kız; daha once onlarca Cafedeki Kız’ın yaptığı gibi kalktı, gitti; Oysa tanışabilirdik. kısa bir an gözgöze gelirdik ve başlardı herşey,ben güzel bir sohbetle düzgün bir adam olduğuma onu ikna ettikten sonra belki beraber bir çay içmeye devet ederdim.
O Neden olmasın derdi. Direkt olarak evet diyemezdi, çünkü çok fazla hevesli gibi görünürdü, direkt olarak evet derse basit, kolay çabuk elde edilen kızlardan zannedebilirdim onu; tanışır tanışmaz evet denir mi hiç?
Ama ben “neden olmasın”dan gerekli sonucu çıkartır, şu gün şu saat olsun mu derdim. O yine neden olmasın derdi, neden olmasınlara bir neden aramadan, buluşur konuşur anlaşır ve çok mutlu olabilirdik. olmadı tabi. Hiçbirzaman çok güzel bir kızla spontan olarak tanışıp – erkek tabiriyle – kafaya alamadım. Bu hüsranla bitmiş milyonlarca bakışmadan birinin (erkek jargonunda “kesişme”nin) hikayesidir.
hesap pusulası dahil hiçbirşeyin ayağınıza getirilmediği,tezgahta kuyruğa girmek ve yiyip içmeden önce parasını ödemek zorunda olduğunuz; işsiz ama vakti zamanında biraz para kazanmış orta sınıf çalışanların meşgulmuş ve hala bir işleri varmış gibi kendilerini kandırmak için dizüsütü bilgisayarlarıyla gelip beleş internet bağlantısıyla facebooklarda zaman öldürdükleri; Istanbul denen cinnet başkentinde yaşadığı halde kendini Manhattan da yaşıyormuş gibi hissetmek ve - aslında psikolojik bir sorun olan- “gerçeklikten kaçmak arzusunu” tatmin edebilmek için laptopları önlerinde açık, kulaklarında aypodlarıyla kendilerini dış dünyadan tamamen yalıtarak café (kahvehane) kültürüne üçyüzaltmış derece aykırı davrandıkları; mobilya bozuntusu koltukların ve sahte mermerli masaların etrafında zaman tüketilen, dedesi köy kahvesinde
“niyazieaa bi çay koyda içek la!” diye bağıran insanlar şimdilerde
“eaaee, bana bir grande ays karamel makkiyatto bir de toll san pellegrino lütfeeaan” diye sipariş verip üstüne kendilerini sırf böyle söyledikleri için iyi hissettikleri kafelerdendi. Tüm bu saçmalık ve sahtelik bize nasıl oluyordu da kendimizi iyi hissettiriyordu bilmiyorum. (ama “ays karamel makiyatto” harbiden güzel)
Cam kenarında bar taburesiyle iskemle arası bir şeye tünemiş kitap okuyordum, dışarda yağmur yağıyordu, (buraya Attila ilhanın şiirini koy) o sağ tarafımda laptopu önünde açık, hafifçe eğilmiş sanki dünyanın en önemli işini yapıyormuşcasına dikkatle önündeki ekrana bakıp duruyordu. Gözucuyla aniden arkaya yaslandığını farkettim, dönüp baktım, o da bana baktı, yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Sanki suratının ortasında yüz mumluk bir ampul yanmıştı. – o gülümseyince sanki güneş doğmuştu, o an ay bulutların arasından çıkıvermişti- gibi cümlelerle tanımlamak isterdim gülümseyişini ama ben öyle biri değilim. Kız da öyle bir kız değildi.
peki yalan söyledim. Aslında gözgöze geldik, hem de iki defa. Belki de bu yüzden - iki defa bakıştığımız halde - onunla konuşamamış olmak yüzünden söylemedim size. Hıyara bak bir kızla iki kere gözgöze gelmış, iki kelime edememiş onu anlatıyor diye düşünmeyin. Ben öyle adamlardan olamadım, hani kadınla gözgöze gelir ve kadın erir, eridğini belli etmese de için için erir, gözgöze geldikten on saniye sonar hayalinde onunla evlenmiş ve ona benzeyen bir erkek çocuk doğrumuştur bile… Yok, ben hiç böyle bir etki sahibi olamadım kadınlar üstünde. Bana kapıyı açmak için kapı koluna baktıkları gibi ve kadar sure baktılar hep. Bir yunan tanrısı olamadım ben hiç. Daha çok kilim deseni gibiydim.
aslında “İki” onun için de benim içinde iyi bir gözgöze gelme sayısı… ortalama erkeğin sayısıdır iki.
Futbolda 2- 0 galibiyet iyidir.
geceleri makul aralıklarla iki kerelik performans erkeğin kendini iyi hissetmesi için bir sayıdır,
yılda iki maaş ikramiye cennet nimetlerinden bir nimettir,
bir kadınla iki kere gözgöze gelmek onun bize aşık oldğuna inanmamıza yeter. (beş olursa karı “motor” demektir)
iki, ortalama erkek çoğunluğunun pi sayısıdır, altına ya da üstüne çıktığımızda dengemiz bozulur.
Ama dedim ya, o kadar. Sadece gözgöze geldik.
İyi de aramızda hiçbir şey olmayacaksa neden gözgöze gelmemiz yazılmış kaderimizde?
Ya da karma gözgöze gelmemizi neden sağlamış ki bir şey olmayacaksa?

Gözgöze gelmeyi yeniden mi tanımlamayız yoksa?

3 Kasım 2009 Salı


İlim tasnifiyle uykusuz kalmak,
daha hoş gelir bana
Süslü, güzel bir kadından; boynundaki kokudan.
Kalemimin kağıtlar üstündeki hışırtısı
Daha hoştur
İnsanlara karışmaktan ve aşıklardan...

Kızın defe vurmasından daha tatlıdır
Yapraklarından kumlar dökülsün diye
Defterlerine vurmam...

Derste sevinçle eğilmem
Üstüne çözmek için
İlmi bir meselenin;
Daha lezzetlidir şarabından sâkinin...

Ben uykusuz gecelerken
Uyuyordun sen.
Nasıl bana yetişirsin
Durum böyleyken...


İMAM SÂFİÎ

EN SON BUNU OKUDUM

  • Jardin'lerin Hikayesi (alexandre Jardin)

Blog Arşivi