25 Temmuz 2009 Cumartesi

ATİYE...


Atiye, Penceremde Sarhoşlar adlı yazıdaki sarhoş Şener’in karısıydı. Kadınların evde oturup kocalarını beklemek, çocuk büyütmek ve genelde diğer ev kadınlarıyla iyi geçinip ara sıra da kavga etmek dışında herhangi bir meşgalye sahip olmadıkları güzel zamanlardı. Atiye birden bire Şener’in karısı statüsüyle mahalleye giriş yaptı. Oldukça pasaklı oldukça hamile ve ne dediği asla anlaşılamayan acaip bir kadındı Atiye.
Gerçi o zamanlar mahalle benim gibi bir yeniyetme için Yüzüklerin Efendisi’nin geçtiği ortadünya denen fantastik yerden çok da farklı değildi…
Zaman ikinci ele düşüp öyle geçiyordu semtimizden… Önce başkaları yaşıyor kalanların üstünden de biz geçiyor gibiydik. Bir ucundan emilmiş bir mandalina dilimi gibiydi hayat, öbür ucundan da kalanları biz emiyorduk. İstanbul’un karadeniz istikametindeki en son semtinin fakir ailelerinin çocuklarıydık. Gerçi Şişli’de Osmanbey’de Niaşantaşı’nda yetişen karyoka ayakkabılı minyatür Orhan Pamuk’lara göre bizim de bir sıfır önde başladığımız maçlar vardı. Yemyeşil bir tabiat ve masmavi bir deniz arasında, envai çeşit börtü böcek ve hayvanatın içersinde, gökyüzünün ve altındaki herşeyin tadını çıkararak geçiyordu çocukluğumuz. Onbeş dakikalık bir yürüyüşle çam ormanlarının altında ense yapıyor, doğal olarak yetişmiş envai çeşit meyve ağaçlarından gönlümüzce tıkındıktan sonra on dakika yürüyüp karadenize doğru akan boğazın masmavi sularında midye çıkartıp, suyun yanağında taş sektiriyorduk…
Atiye böylesi bir ortamda çok da dikkat çekmeden her daim sarhoş bir adamın her daim hamile bir karısı olarak sessizce varoluvermişti. Eteğine yapışmış üç çocuk ve karnındaki müstakbel çocuğuyla minyatür bir komün halinde dolaşırdı.
Sonra birgün;
kocası Şener at yarışına merak salmış. Bütün parasını at yarışında kaybediyormuş; eve eli boş gitmek istemediği için sağdan soldan borç alıp akşam nevalesini doğrultuyor; ertesi gün ne iş olsa yapıp üç kuruş kazanıyor onu da at yarışında kaybediyor sonra yine borç yapıp akşam nevalesini eve götürüyor böylece battıkça batıyormuş.
Bir gün, mahalle kadınlarının önünden geçerken karşı kaldırımdan yürümek zorunda oldukları mahalle kahvesine kadın başına, yekten bodoslama dalmış Atiye, kocası Şener at yarışı izliyormuş. Yarış başlamadan önce atlar padok denen yerde dolaşırken Atiye bir atı işaret etmiş; anlamamışlar, Atiye ısrarla atı gösteriyormuş, yarış başlamış Atiye’nin gösterdiği at birinci gelmiş. İkinci ayakta atlar padoğa çıktığında Atiye yine bir atı işaret etmiş, o at da birinci gelmiş, Atiye o gün Adana kum pistte koşulan bütün yarışların birinci gelecek atlarını hiç şaşırmadan bilmiş ve ertesi gün bursadaki yarışları ve daha sonra izmirdekileri… mahalleye bomba gibi düşmüştü haber. Atiye bütün yarışları biliyordu. Kemal Sunal’ın atla gel şaban filmini çekmesine daha dört yıl vardı… Babaannemin yorumunu unutmuyorum. “Bu karı Allahın bir garibi, karışık olur bunlar!” Babaanneme göre Atiye yarı cin yarı insan bir varlıktı, yoksa bir kadının attan hele at yarışından anlamasına imkan ve ihtimal yoktu.
Semtimizdeki atyarışı meraklıları duruma ayıkınca Atiye’yi baştacı ettiler. Artık her yarış günü ihtimamla evinden alınıyor mahalledeki en fiyakalı arabanın arka koltuğuna oturutulup kocası Şener’le birlikte yarışlara götürülüyordu. Padokta dolaşan atlara şöyle bir bakıp bir tanesini işaret ediyordu ve hiç şaşmıyordu Atiye’nin tahminleri... Onun sayesinde ciddi ciddi para yapmaya başlamışlardı semtimizin atçıları. At koşuyor; baht kazanıyor, Atiye biliyordu. Her kazanılan paradan ona ve kocasına bir çıkma yapılıyordu. Atiye hala hep hamile kocası şener hala hep sarhoştu. Öyle böyle derken Veliefendi’de de Atiye’nin namı yayışmaya başlamıştı. Türkiye Jokey Klübü durumdna haberdar olmuş Atiye kimdir necidir araştırmaya yapmaya başlamıştı. Tüm bu absürd hadiselerin içersinde ana soru hala orta yerde duruyordu.“Atiye nasıl hiç şaşmadan biliyordu yarışı kazanacak atları?” ...
Sonra birgün yolda kendi halinde giderken Atiye’ye araba çarptı. Öldü Atiye, sessiz ve gariban bir ruh öylece soluverdi yol kenarı asfaltta. “Herşey tamam olacağına yakın eksilir” kaidesi mucibince Atiye de eksiliverdi hayattan.
Cenazesinde bütün atçılar ağladılar, Türkiye Jokey Klübü çiçek yollamıştı inanmayacaksınız.
Nasıl olup da yarışı kazanacak atları bildiğini de cenazesinde öğrendik. Abisi gelmiş cenazeye… Uşaklı bir çingeneymiş Atiye. Babası Memleketin sayılı seyislerindenmiş. Ailesi yüzyıllardan beri yarış atı yetiştirir seyislik yaparmış. Atiye tek kızı olduğu için babası çok düşkünmüş ona, yanından hiç ayırmaz her gittiği yere götürür atlara dair bildiği ne varsa öğretirmiş. Kaç değişik coğrafyadan yüzyıllar boyunca süzülüp gelen yarış atlarına dair onca sır ve bilgi babasından Atiye’ye geçmiş. Atiye’den de kara toprağa… Hiçbir kadın basit değildir, anladım.
At koştu, baht kazandı, Atiye kaybetti…

EN SON BUNU OKUDUM

  • Jardin'lerin Hikayesi (alexandre Jardin)

Blog Arşivi